İnsanların bazı davranışlarını ya da başına gelen olayları kedilere benzeterek açıklamak sık başvurduğumuz bir yöntemdir. Elbette bu durum sokaklardan evlerimize kadar hayatımızın içinde olmalarından kaynaklanır. Sözlü ve yazılı kültürel tarihimizde yerini alan o benzetmeleri en sevimli kedi fotoğrafları eşliğinde huzurlarınıza getiriyoruz.
Kedi gibi sırnaşmak
Türk Dil Kurumu “sırnaşık” kelimesinin karşılığını şöyle vermiş: “Can sıktığına, rahatsız ettiğine aldırmadan bir kimseden sürekli, yalvarırcasına istekte bulunan ve bu isteğinde direnen kişi.” Kedi sırnaşması ne zaman can sıkar ki diyebilirsiniz ama işte bunu da kedi sahiplerine sormak gerekir.
Kedi gibi dört ayak üstüne düşmek
Kişi zor bir durumdan hiç zarar görmeden kurtulduğunda, aklımıza hemen kedilerin yan ya da sırt üstü değil mutlaka dört ayak üstüne düşmeleri gelir ve hâlâ ayakları üstünde duran o kişiye bakıp, “Yine kedi gibi dört ayak üstüne düştün!” cümlesini kullanıveririz.
Kedi gibi uyumak
Gençlerin annelerinden sık duyduğu serzenişlerden biri “Hadi kalk artık, kedi gibi uyuduğun yeter!” cümlesi olabilir. Çok uyuyan kişilerin kedilere benzetilme nedeni ise bu sevimli canlıların günde 16 saate kadar uyuyabilmesidir. Çünkü kediler için uyku en önemli dinlenme biçimidir.
Kedi gibi olmak
Bu oyunbaz, haylaz canlılar evde bir kabahat işlemeye görsün bakışlarına hemen bir suçluluk duygusu yansır. Haylaz haliyle de munis haliyle de kedi kedidir ama bir insan kabahat işlediğinde suçluluk duygusuyla bakışlar atmaya, çekinmeye başladığında “kedi gibi oldu” demek oldukça anlam kazanır.
Kedi gibi gerinmek
Uyku sonrası patilerini öne doğru uzatıp tüm omurlarını açmak üzere gerinmek kediler için bir ihtiyaçtır. Egzersiz hareketlerinin önemli bir bölümünü bu gerinme eylemi oluşturur. Kollarını yukarı hatta arkaya doğru uzatarak uzunca gerinen bir insanın benzetildiği canlı da elbette kedi olacaktır.
Kedi ciğere bakar gibi bakmak
Kasap dükkânı önünde bekleşen kedi dostlarımızın vitrindeki ciğerlere iştahlı iştahlı bakmaları mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Bizler de herhangi bir konuya bu kadar istekle baktığımızda akıllara kasap dükkânı önündeki kedilerin gelmesi doğaldır.
Süt dökmüş kedi gibi olmak
“Süt dökmüş kedi gibi olmak” cümlesi “kedi gibi olmak” deyimi ile hemen hemen aynı anlama gelir. Süt tabağını döken kedinin bakışları ve miyavlamasındaki suçluluk yansıması ile bir kabahat işleyen kişinin bakışlarındaki ve ses tonundaki yansıma birbirine benzetilir.
Forrás: Kültür ve yaşam
Newton bundan yüzyıllarca önce evrende kütlesi olan tüm cisimlerin birbirlerini çektiklerini keşfetti. Bu çekim kuvveti cisimler ne kadar büyük kütleli, yani bizim anladığımız anlamda ağır olurlarsa, o kadar büyük olur. Aynı zamanda cisimler birbirlerine yaklaştıkça aralarında bu çekim kuvveti artar, hem de uzaklığın karesiyle artar, yani bir cisim bize iki kat yaklaşırsa çekim kuvveti dört kat artar. Ama bir ufak detaya dikkat etmek gerekir, burada uzaklık dediğimiz cisimlerin yüzeyleri arasındaki değil merkezleri arasındaki uzaklıktır.
Yer çekimi dediğimiz de aslında budur. Biz dünyanın merkezinden yaklaşık 6400 km uzakta dünyanın yüzeyinde durmaktayız. Zıplamakla dünyanın yer çekiminden kurtulmamız mümkün değil, ama yerin yüzeyinden 6400 km yukarı çıkacak olsak, üzerimize etki eden yer çekimi kuvveti de dörtte birine düşer.
Elimizdeki bir silgiyi hava fırlattığımızda biliriz ki bu silgi yer çekiminin varlığından dolayı yere geri düşer. Biraz daha hızlı fırlatsak, düşmesi biraz daha uzun sürer ama eninde sonunda gene de yere geri düşer. Bu nedenle de yukarı atılan şeylerin hep yere düştüğünü düşünmeye alışmışızdır. Ama cisimler hep yere geri düşüyorlarsa uzay araçlarını nasıl uzaya fırlatabiliyoruz? Uzay araçları dünyanın yer çekiminden kurtulabiliyorlar çünkü o uzay araçları çok çok hızlı gidebiliyorlar. Eğer bir cismi 11.2 km/s'den (saniyede kilometre) daha yüksek hızla yukarıya doğru fırlatacak olursak o cisim dünyanın yer çekiminden kurtulur ve bir daha geri düşmez.
Her cismin çekiminden kurtulmak için gerekli olan bir hız vardır, bu hıza da kaçış hızı denir. Dünyamız için bu hız 11.2 km/s'dir. Eğer güneşin yüzeyinden kaçmak isterseniz saniyede 620 kilometre hıza sahip olmanız gerekir. Herhangi bir cisim için bu kaçış hızı kütlesinin kareköküyle doğru, çapının kareköküyle ters orantılıdır. Cisim dört kat daha “ağırsa” kaçış hızı iki kat daha büyüktür veya çapı dört kat daha küçükse kaçış hızı gene iki kat daha büyüktür. Yani kısaca cismin kütlesi arttıkça kaçma zorlaşır veya kütlesini sabit tutup cismi sıkıştırarak küçültürsek kaçmak gene zorlaşır.
Güneşin gazdan yapıldığını unutmayalım, dolayısıyla güneşi elimize alıp sıkıştıramayız ama kendi kütle çekimi zaman içerisinde güneşi sıkıştırabilir, bu durumda da güneşten kaçmak zorlaşır. Mesela güneşimiz zaman içerisinde enerji üretmeyi bıraktığında kendi çekimiyle sıkışıp dünya büyüklüğüne düşecektir. O zaman güneşin yüzeyinden kaçmak için 6400 km/s hıza ihtiyaç olacaktır.
Güneşi 30km çapı olacak şekilde sıkıştırmak mümkün olsaydı, o zaman kaçmak için 94.300 km/s hıza gerek duyacaktık. Biraz daha gayret edip güneşi 3km yarıçapında bir küre olacak kadar sıkıştırabilseydik o zaman kaçmak için bize 300.000 km/s hız gerekecekti. Yalnız burada küçük bir problemimiz var, çünkü evrende en hızlı giden şey ışıktır ve ışığın da hızı 300.000 km/s'dir. Yani güneşi 3km yarıçapında bir küre olacak şekilde sıkıştıracak olursak değil biz ışık bile bu kürenin yüzeyinden kaçamaz. Bu durumda da güneş bir kara deliğe dönüşmüş olur.
Şimdi gelelim sorunlara:
Forrás: Popüler Bilim Yazıları Blogspot